Hoşsâda-2
 
HOŞSÂDA
24 Kasım 2005
22 Şevval 1426 sayı: 2
 
DURUŞ
 
- “İnsanları Allah'a davet eden, salih ameller (dünya ve ahiret için iyi işler) yapan ve ‘Ben şüphesiz müslümanlardanım’ diyen    kimselerden daha güzel sözlü kim olabilir?” (Fussilet, 33)
- “Allahım! Hakkı hak olarak bize göster ve hakka tabi olmakla bizleri şereflendir. Batılı da batıl olarak bize öğret ve batıldan uzak durmakla bizleri kıymetlendir.” (Hadis-i Şerif)
 
-“Ya ümitsizsiniz. Ya da ümit sizsiniz. Ya çaresizsiniz. Ya da çare sizsiniz.” (Behçet Necatigil)
-“Kendini Hak ile meşgul etmezsen, batıl seni işgal eder.” (İmâmı Şâfîi)
-"Kendinle beraber başkalarının saadeti için yaşanan bir hayat, yaşamaya değer erdemli bir hayattır." (Albert Einstein )
 
-Gerek şahsî işlerimizde gerekse İslamî hizmetlerde muvaffak mı olmak istiyoruz? Öyleyse: Önemseyecek, Benimseyecek, Planlayacak ve  Fedakarâne çalışacağız.
 
 
Medeniyet
 
CİHAD (İYİLİĞİ HAKİM KILMA,
KÖTÜLÜĞE MANİ OLMA) SORUMLULUĞU
 
”Örneğin; Sen şurada masada oturuyorsun. Bir adam elinde baston gözleri ama karşıdan  tık tık geliyor. Onunla senin aranda üzerinde 500 bin volt eletrik bulunan bir çıplak kablo var, adam bassa yanacak. O kablo senin masanda bir düğmeye bağlı. Sen o düğmeye basarsan elektriği kesip adamı ölmekten kurtarabilirsin.
Ancak öyle yapmaz da - Efendim bu adamı buraya ben mi çağırdım ?, - Efendim kabloyu ben mi döşedim ?, - Elektriği de kabloya ben vermediğime göre bana ne ? derse, Allah Teala o kimseyi yargılar, hesaba çeker.Be adam sen odun musun, taş mısın, gözünün önünde adam ölüyor sen seyrediyorsun.” - Efendim ben tam basacaktım ceketim kancaya takılmış, - Tam basacaktım ki 5 kişi kolumdan tuttu… Gerekirse ceketin yırtılacak, o beş kişiyle mücadele edip kolunu kurtaracaksın ve düğmeye basacaksın. Çünkü o kimsenin yaşamı senin ceketinden de beş kişiyle mücadele etmenden de çok daha mühimdir.
İnsanlar şuurlansın, Hakkı üstün tutan bir düzen kurulsun amacıyla yapılan hizmetler bu düğmeye basmak gibidir. Bizim yolumuz ikna yoludur. Tatlı dildir, güleryüzdür.”                                                
Milli Görüş Lideri Prof. Dr. Necmettin ERBAKAN
 
Şuur
 
"ZİNDANDA DUYDUĞUM BİR SES”
 
Sevgili Hocam!
Zaman bir yün yumağı gibi. Kimi ondan kazak örerek bir eser meydana getirir, kimi de bu yumağı hendekten aşağı yuvarlar; bir de bakar ki, elde avuçta ne yumak kalmış, ne de kazak var.
Yıl 1973... Rize Öğretmen Okulu'nda öğrenciyim. Kimliğimizi aradığımız yıllar: Buhranlar, hafakanlar, tüneller!.. Üstad Necip Fazıl'ı yeni tanıyorum. Onunla ilgili ne bulursam alıyor ve okuyorum. Siyasî oluşumlarla da ilgileniyoruz. Çiçeği burnunda Millî Gazete'yi "gizli gizli" okuyoruz. "Millî Selamet Partisi"ni duyuyor ve izliyoruz. Partinin genel başkanı S. Arif Emre. Fakat esas genel başkanın Necmettin Erbakan olduğunu da biliyoruz. Ne var ki, Millî Nizam Partisi'nin kapatılmasıyla, onun genel başkanı olan Erbakan'ın yasaklı olduğunu duyuyoruz.
Hoca, karış karış Anadolu'yu dolaşıyor ve "Millî Görüş"ü anlatıyor. Biz de kendi çevremizde bir şeyler anlatmaya çalışıyoruz. - "Erbakan için profesör diyorlar; ilâhiyat profesörü mü?", - "Yok, makine profesörü!", - "Hadi canım sen de, makine profesöründen hiç böyle sağlam Müslüman çıkar mı?"
- "Ben gördüm gördüm; vallahi billahi, filan şehre gelmişti de öğle namazını kıldığına şahit oldum!", - "Sen Hürriyet gazetesini okumadın mı? Milli Selamet Partisi Genel Başkanı Süleyman Arif Emre'nin oğulları Hadi ve Sadi Emre, yılın asrın gençleri seçildiler!" Uzatmayalım, bu tür sözlerden bir kitap olmaz. Ama biz okuyoruz! Bizim kavgamız kendimizle, sağ-sol demeden kitap üstüne kitap deviriyoruz.
Bir haber: - "Erbakan Hoca filan gün Rize'ye geliyor. Ses Sineması'nda halka hitap edecek!" O gün okula gitmiyorum ve erkenden Ses Sineması'nın ön sıralarında yerimi alıyorum. O güne kadar da Hoca'yı hiç görmemişim. Heyecanla, salona Hoca'nın gelmesini bekliyoruz. Biraz sonra bir kıpırdanma ve ardından, "Mücahit Erbakan" sloganlarıyla Hoca sinema salonuna giriyor.
Uzun boylu, dolgun bir adam. Yüzünde, ışıkları kıskandıracak nur parlıyor. Tebessümü asla yapmacık değil. Sağa sola bakışlarında, kalbindeki mânânın fışkırdığını görüyorsunuz. Sonradan Rize milletvekili olacak olan Suudi Reşat Saruhan (merhum)'la sahneye çıkıyor. Selâmlama konuşmaları derken, Hoca mikrofonu eline alıyor. Hemen söze başlamıyor, bir radar gibi gözleriyle etrafı gözetliyor ve bomba patlıyor: - "Esselâmü aleyküm, Rizeli hemşehrilerim!"
Birdenbire salonda arı uğultusuna benzer bir ses duyuluyor! Yüzlerce kişi, sanki daha önceden anlaşmışcasına, yüksek sesle ağlıyor. O anı anlatmak zor. Herkesin gözünden, gönlü boşalıyor! Herkesin gözünden tarihi kimliği boşanıyor. 16 Şubat 1950'de, ezan aslî sesiyle okununca, 18 yıldır ona hasret bekleyen insanların, gözyaşlarıyla kendilerini nasıl yerden yere vurduklarını büyüklerimizden dinlemiş ve okumuştuk.
Bir millet uyanıyordu. Kafesler kırılıyor, bülbüller güllere doğru uçmaya başlıyordu. Bu hıçkırıklar boşuna değildi, olamazdı. Ben o heyecanla evime koşuyor, kalemi elime alıyor ve "Zindanda Duyduğum Bir ses: Esselâmü aleyküm" başlığı altında uzunca ve coşkulu bir yazı yazıyor ve doğru Millî Gazete'ye postalıyorum. Birkaç gün sonra bir de baktım ki, Millî Gazete, en son sayfasında benim yazımı yayınladı! Bu heyecan tatmadan anlaşılamaz!
 
Evet, Hoca, bir devri dönüştürdü… Millî Nizam hareketini tarih farklı yazacaktır… Dağlarda gözeleri yerin derinliklerine kaçmış pınarları, tekrar yeryüzüne çıkarıp ummanla birleştirme hareketiydi o. Ses Sineması'ndaki gözyaşları, "bahar"ın gelişini müjdeliyordu.
Kimse korkmasın ve ürkmesin. Pınarlar dirilticidir, seller öldürücü. Sellerin sesine ve coşkusuna aldanmamak gerek, aslolan pınarlarda ve insanlar pınarlara muhtaç.                                                         
                                                                                                     D. Ali Taşçı
 
Bir Tatlı Huzur 
 
ÇOCUKTAN AL ÖRNEĞİ !
 
Bir bilgeye, “kimi örnek almalı? diye sordular. Bilge “en güzel örnek çocuklardır” deyince, etrafındakiler “ama çocuklar hiçbir şey bilmezler, doğruyu yanlışı ayırt edemezler” diye itiraz ettiler.
Bilge hemen cevap verdi: “Bakın, yanılıyorsunuz. Çocuklar unutmayacağımız üç özelliğe sahiptir. Birincisi; hiçbir sebep olmaksızın hep mutludurlar. İkincisi; hep meşguldürler, asla boş durmazlar. Üçüncüsü ise; bir şey istediklerinde, onu elde edinceye kadar ısrarlı ve kararlı bir şekilde mücadele ederler.”


  Hoşsâdalar   

 
bilinmezi bilir, kendini bilen...
 
 

HAYDİ NAMAZA!

haberler
 
Bize burdan ulaşabilirsiniz...
 
HOŞSÂDA MESSENGER
Üye ol! Sen de kazan!
 
 
46889 ziyaretçi
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol